3 Şubat 2011 Perşembe

Ahmet Umit - Istanbul Hatirasi

Bir arkeoloğun Sarayburnu'nda Atatürk büstünün altında avuç içinde antik bir sikke ile ölü bulunmasıyla başlıyor bu sürükleyici cinayet romanı. Romandaki ana karakter, Balat'ta doğup büyümüş, yıllar önce karısını ve kızını kaybetmiş olan, ve geçmişin hayaletlerinden kurtulamayan Başkomiser Nevzat. Yardımcı karakterler ise sürekli kavga eden ve bu yolla kitap boyunca flört eden yardımcıları Zeynep ve Ali, çocukluk arkadaşları Demir, Yekta ve Kumpkapı'da babadan kalma çok ünlü bir meyhane işleten sevgilisi Evgenia.

Hikayenin gelişimi boyunca İstanbul'un tarihi ile ilgili ara ara çok önemli bilgiler veriliyor okuyucuya.
MÖ 660 yılında Yunanistan'daki Megara kentinden gele göçmenler kurmuş İstanbul'u. Bu göçmenlerin kralının adı Byzas olduğu içinmiş şehrin ilk isminin Byzantium olmasının sebebi. Yaklaşık 700 yıl sonra MS 73'te şehir Roma'lıların eline geçiyor.

Kitap boyunca yedi kişi öldürülerek cesetleri yedi farklı döneme ait yedi önemli mimari yapının yanına, avuç içlerine o dönemde basılmış bir sikke ile bırakılıyorlar.

İlk kurbanın bulunduğu yer, şu anda var olmayan, fakat aslında Bizans döneminde Poseidon Tapınağının bulunduğu yer. İlk kurbanın elindeki sikkenin üzerindeki ay yıldız sembolünü eski Yunanlar da Sümerler de kullanmışlar.

İkinci ceset Çemberlitaş'ın dibinde bulunuyor. Bu kez kurbanın avucunda Konstantin sikkesi. Konstantin MS 330'da şehri Roma'nın başkenti yapması onuruna diktirmiş bu sütunu. 57 metre yüksekliğindeki bu sütunu parçalar halinde Roma'dan getirtmiş ve üzerine kendi Apollon görünümündeki heykelini koydurtmuş.
Rivayete göre Konstantinin annesinin Kudüs'ten İsa'nın gerildiği çarmıhın parçalarını getirttiği, ve bu sütunun altında gizli bir odaya (kiliseye) saklamış. Hatta Fatih Sultan Mehmet şehri alınca dönemin o zamanki hükümdarı Konstantin kayıplara karışıyor, ve şehir tekrar geri alınınca ortaya çıkacağına inanılıyor.





İkinci ceset Sultanahmet'te bulunuyor, kurbanın avucunda da dikilitaşı diktiren 1. Teodosius sikkesi. Aslında Roma'lılar Mısır'ı fethettikten sonra birçok hükümdar bu taşı umursamamış, taşı ilk farkeden Konstantin olmuş. İstnabul'u başkent yaptıktan sonra dünyanın her yerinden görkemli eserleri getirtiyormuş, bu şehri dünyanın en güzel şehri yapmak için. Taş çok uzun bir süre Kadırga limanında kalmış ancak Konstantin'den sonra Teodosius zamanında hipodromun oraya kadar yapılan özel bir yoldan getirtilmiş. Dikilmesi ise 30 gün sürmüş. Şu anki meydanda bulunan Hipodrom 100bin kişilikmiş. Tam ortasında Dikilitaş, ve yine içinde Yılanlı sütunla Örme Sütun.

Hipodromun 3D olarak yeniden canlandırılımış hali:

Hipodromun içinde 7 tur dönerlermiş. Yedi sayısı aslında bir sürü kültürde önemli bir sayı. İstanbul da Roma gibi 7 tepe üzerine kurulmuş, Kabe'nin etrafında da 7 tur dönülüyor, Kuran'da göklerin 7 kat oluduğu yazıyor, imparatoru koruyan esas 7 muhafızı varmış gibi 7 ile ilgili bir sürü gönderme bulmak mümkü tarihte.




Istanbul'un eski hipodromuyla ilgili kısa bir belgesele buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Bu arada kitapta şu bilgi de geçiyor. Şu anda Türk İslam Eserleri Müzesi binası Kanuni'nin çocukluk arkadaşı ve veziri İbrahim Paşa Sarayı'ymış. Sonra Hürrem'in kışkırtmalarıyla oğlu gibi onu da boğdurtuyor Kanuni.

Fatih İstanbul'u alınca şehrin adı Konstantinniyye olarak devam ediyor.

Üçüncü ceset, şimdi Yedikule diye bildiğimiz yerde bulunan Altınkapı'da bulunuyor. Altınkapı bu kuleye açılan bir geçitmiş, Roma zamanında yapılmış. Zafer kazanan imparatorlar bu kapıdan girerlermiş şehire. Günümüzde burası tabii ki toprak, taş ve mermerden oluşan bir harabe! Yedikule Osmanlı döneminde bir zindan, önemli kişiler, sadrazamlar burada idam ediliyor. Yeniçeriler de ayaklaninca Genç Osman'ı burada öldürüyorlar.
İşte Yedikule ve Altınkapı'nın fotoğrafları:



(Kaynak: http://www.flickr.com/photos/caner/2506422328/in/photostream/)
Ayrıntılı bilgi: http://tr.wikipedia.org/wiki/Yedikule_Zindanlar%C4%B1

I. Teodosius, yani Büyük Teodosius bölünmemiş Roma'nın son hükümdarı. 395'te onun ölümüyle Roma'n bölünüyor. Onun torunu II. Teodosius ise Haliç'ten Marmara'ya kadar çift sıra halinde uzanan kara surlarını inşa ettiren imparator. O surların en görkemli geçidi ise Altınkapı, Porta Aurea. Altınkapı'dan kente giren imparator bu caddeyi takip ederek sarayına ulaşırmış. Bu yolun etrafında şimdi yerinde yeller esen sayısız anıt varmış.

Roman'da konusu geçen yerlerden birisi de Komiser Nevzat'ın bilgi almak için sık sık müze müdürü ile buluştuğu yerlerden biri olan Yerebatan Sarayı. Jüstinyen tarafından 527-565 arasında yapılmış. Osmanlılar durgun su çimedikleri için Yerebatan Sarayında biriken suları içmezler, Topkapı sarayı bahçesindeki güller sularlarmış. İstanbul'daki sarnıçlar aslında Roma'lıların eserleri, Osmanlılar içmek için şehrin her yanına akan çeşmeler yaptırırlarmış. Roma'lıların bu sarnıçları yaptırmasının nedeni ise şehrin uzun süren kuşatama altında olduğu günlerde su ihtiyacını karşılamak içinmiş. Istanbul'un kaç kez kuşatıldığını düşünürsek haksız da değiller.
Sarnıcın içindeki Medusa başı pagan bir tapınaktan alınmış. Jüstinyen döneminde ülkede Hıristiyanlığı tümüyle hakim kılmak için Paganlara acımasız davranılıyor, devlet hizmetinde çalışmaları okullarda eğitim görmeleri yasaklanmıştı. Dolayısıyla Pagan dinini simgeleye Medusa gibi figürleri de göz önünden kaldırmak istedikleri için yer altı sarnıcının inşaasında kullanmışlar.



Ayrıntılı bilgi: http://tr.wikipedia.org/wiki/Yerebatan_Saray%C4%B1

Fatih caddesinde bulunan Kız Taşı (Markianos Sütunu) 455 yılında imparator Markianos anısına dikilen bir anıt. Alt kaidede zafer tanrıçası Nike'nin iki kabartması olduğu için büyük ihtimalle adı Kız Taşı konulmuş.

Dördüncü ceset Ayasofya'nın yan sokağına bırakılıyor, ve roman kurgusu içinde Ayasofya ile ilgili bilgiler verilmeye başlanıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder